“Devrimin itici gücü olan kitlelerle birleşmek Kaypakkayacı siyasetin başta gelen görevlerinden birisidir”

 “Devrimin itici gücü olan kitlelerle birleşmek Kaypakkayacı siyasetin başta gelen görevlerinden birisidir”

İbrahim Kaypakkaya’yı katledilişinin 52. yılında ortak bir açıklamayla anan TKP-ML ve MKP, “Devrimin itici gücü olan kitlelerle birleşmek Kaypakkayacı siyasetin başta gelen görevlerinden birisidir” dedi.

18 Mayıs 2025

TKP-ML ve MKP, Komünist önder İbrahim Kaypakkaya’nın 52. ölüm yıldönümünde ortak bir video mesajı yayınladılar. www.tkpml.com sitesinde yayınlanan video mesajında şu ifadelere yer verildi:

“Devrimimizin yol gösterici meşalesi Komünist Önder İbrahim Kaypakkaya ve   kavgamızın her cephesinde düşmana karşı savaşarak bedenlerini toprağa, bilinçlerini ve kavga bayraklarını bizlere armağan eden ölümsüz yoldaşlarımızı saygı ve özlemle anıyoruz.

Zindan duvarları ardında kavga bayrağımızı dalgalandıran özgür tutsak yoldaşlarımızı, gazi yoldaşlarımızı, anma etkinliğimize katılan ve her alanda mücadelemize emek veren siz halkımızı, dostlarımızı ve yoldaşlarımızı bir kez daha Kaypakkayacı coşkumuzla selamlıyoruz.

Bundan 52 yıl önce bir 18 Mayıs günü Amed zindanlarında komprador kapitalizm ve onun faşist iktidarı büyük bir yenilgiye uğradı. Eli kanlı katiller; ideolojik berraklık, örgütsel netlik ve büyük cüret karşısında, Komünist önder İbrahim Kaypakkaya yoldaş tarafından yenilgiye uğratılmıştır.

Komünist Önder İbrahim Kaypakkaya yoldaş, sadece 90 günde örülen direnişle anılırken ideolojik ve siyasi yanı kimi zaman eksik kalmaktadır.

Coğrafyamızda reformizme, sosyal-şovenizme, tasfiyeciliğe ve bilumum her türlü revizyonizme karşı mücadelesiyle İbrahim Kaypakkaya yoldaş coğrafyamız proletaryasının komünist çizgisini temsil etmektedir.

TİİKP revizyonizmine karşı yürüttüğü mücadele ve takındığı tutum, TKP sosyal şovenizmi ve resmi tarih anlatısını teşhir ederek kızıl güzergahını belirlemiştir.

Kürt, Ermeni, Rum, Süryani, Pontos, Arap milliyet ve azınlıklardan tüm kesimlerin uğradığı katliamlar ve tarihi haksızlıklara karşı büyük bir komünist kavrayış göstermiş ve o günlere kadar süregelen egemen ulus aklını yerle bir etmiştir.

Devrimci hareketin önde gelen bileşenlerine dahi sinmiş olan Kemalizm ideolojisine ve sosyal şovenizme karşı cepheden “savaşmış” ve coğrafyamız devriminin rotasını belirlemiştir.

İbrahim yoldaş, ulusal sorun, coğrafyamız egemen sınıflarının tahlili, Kemalizm, sosyo-ekonomik yapı tahlili ve döneminde belirlediği savaş stratejisi ve devrimin niteliği konularında Marksist-Leninist ve Maoist bir yol izleyerek berrak bir çizgi ortaya koymuştur.

İdeolojik çizgisine uygun savaş çizgisini kuşanarak coğrafyamızda Halk Savaşını örgütlemiş, Türk egemen sınıflarına karşı savaşma cüretinin simgesi olmuştur.

İşte Kaypakkaya yoldaşın yarım asrı aşkın zaman dilimi boyunca unutulmaması, güncelliğini koruması da bu ideolojik duruş ve çizgidedir.

Bugün de bu ideolojik çizginin ve duruşun geniş kitlelere yayılması ve hayat bulması önemli bir yerde durmaktadır.”

Açıklama; “İçinden Geçmekte Olduğumuz Süreçte Kaypakkaya Yoldaşın MLM Görüşlerine, Dünya Halklarının Birliği Ve Enternasyonal Dayanışmaya Acil İhtiyaç Vardır” vurgusuyla devam etti.

Açıklamanın devamında; “Dünya kan gölüne çevrilirken ezilen halk kitlelerinin bir kez daha devrimci değerleri sahiplenmesi, örgütlü bir güç olarak, andığımız ölümsüz yoldaşlarımızın bayrağını devralması her zamankinden daha da önemli bir yerde durmaktadır.

Orta Doğu, Avrupa, Asya ve emperyalizmden muzdarip en ufak toprak parçası gün be gün savaşı hissetmeye, yaşamaya başlamıştır. Emperyalist dünya gericiliği bir kez daha krizlerle boğuşmaktadır. Çıkış yolunu ise ezilen halk kitlelerimizin, proletaryanın kanıyla suladığı yeni savaş alanları yaratarak aramaktadır.

Ukrayna-Rusya Savaşı, Çin-Tayvan gerilimi, Ortadoğu’da her gün yeni katliamlarla sürdürülen savaş, Suriye ve Akdeniz’de ‘TC’ faşist gericiliğinin de dahil olduğu hakimiyet mücadelesi adım adım 3. dünya savaşının çanlarını çalmaktadır.

Emperyalist güçler, bölge gerici ve katliamcı güçleriyle girdikleri ittifaklar, kurdukları yeni iktidarlar ve karakol ülkeleriyle halkları zapturapt altına alarak yeni katliamların altına imza atmaktadır. Gerek doğrudan bölge devletleri üzerinden gerekse kendi doğrudan güçleriyle emperyalizm yine kanla beslenmektedir.

Ukrayna – Rusya savaşı sürerken bu savaş üzerinden Avrupalı emperyalistlere dahi göz dağı verilmekte Orta Doğu’da yeniden dizayna girişilmektedir. Tüm bu süreçlerde ise on binlerce ezilen emekçi kitlelerin, kadınların, çocukların ve LGBTİ’lerin kanları akıtılmakta direnişe geçen ezilen halklar terörist ilan edilmektedir.

Eğer sermayenin en gerici gücü olan faşizm ve onun ideolojisi tekrardan canlandırılıyorsa bu onların korktuklarını göstermektedir. Çünkü ortada yönetme sorunu vardır, gelecek savaş ve kriz koşullarında çıkacak olan kitle hareketine karşı önlem olarak faşizme baş vurulmaktadır.

Tüm bunların üstesinden Avrupa’dan ABD’ye, Orta Doğu’dan Asya’ya kadar proletarya ve emekçi halk kitlelerin, kadınların ve gençlerin, LGBTİ’lerin örgütlü gücü gelecektir.

Unutmayalım ki 1. Emperyalist paylaşım savaşından egemen güçlerin korkulu rüyası olan Sovyetler Birliği, Almanya’da işçi sınıfı ayaklanması, dünyanın dört bir yanında ulusal bağımsızlık savaşları ve sosyalizm savaşları ortaya çıkmıştır. Bugün Avrupa, ABD, Rusya, Çin ve diğer emperyalist güçlerin faşizmi öne çıkarması ve örgütlemesi bu tecrübelerinden bağımsız değildir” denildi.

Açıklamada; “Orta Doğu Ateş Çemberinden Geçerken Halklarımızın Direngenliği Kendini Göstermektedir” denilerek şu çağrılara yer verildi:

“Dünya genelinde bağımsızlık ve devrimci mücadele yürüten halkların kavgası tüm gücüyle sürerken onları tasfiye etme girişimi de uluslararası sermaye tarafından sürdürülmektedir. Orta Doğu’da bu mücadelenin en keskinleştiği bölge durumunda.  Filistin, Lübnan ve Kürdistan coğrafyasında ezilen halkların bölgemizdeki en dinamik alanlarını oluşturmaktadır.

Filistin direnişini on yıllardır tasfiye edemeyen siyonist İsrail ve ABD emperyalizmi toplu şekilde katliamlara girişmiştir. Ezilen Filistin halkı Gazze’de göstermiş olduğu direniş ve katliamlar karşısındaki duruşuyla dünya halklarına güç katmaktadır. Kendi kaderini tayin hakkı çiğnenen Filistin ulusu ve onun haklı direnişi, Arap coğrafyası ve dünya genelinde yalnızlaştırılmaya çalışılsa da dünya halklarının desteğini kazanarak enternasyonal dayanışmanın simgesi olmuştur.

Suriye’deki iktidar değişiminde ve gerçekleşen her katliamda ABD-İsrail ve Türkiye’nin danışıklı dövüş oynadığını halklarımız görmektedir. HTŞ terör örgütü Esat diktatörlüğünün yerine getirilerek bölgede emperyalizmin yeni görevleri ona verilmiştir. Suriye’deki Ermeniler, Kürtler, Aleviler, Dürziler ve Hristiyanlar için zulüm ve katliam anlamına gelen yeni iktidar Avrupa ve ABD tarafından desteklenirken ‘TC’ faşizmi tarafından güçlendirilmektedir.  Kürtler ve Suriye’deki tüm halklar için bir terör yönetimi uygulayan HTŞ, cihatçı-selefi bir yapılanma olarak bölge halkları için sürekli bir tehdit ve baskı aracı olarak kullanılacaktır.

’TC’ faşizmi ise HTŞ ve diğer çete gruplarıyla yakın ilişkiler kurarak yönetme ve yönlendirme görevini üslenmiş ve Rojava Kürdistan’ın da özerk yapısını hedefine almıştır. Faşist ‘TC’ devleti Kürt ulusunun tüm kazanımlarına saldırmayı sürdürmektedir. Kürt Ulusunun Başur-Bakur ve Rojava Kürdistanı’ndaki siyasi ve askeri tüm kazanımlarına saldırarak tasfiye etmeye yönelmiştir.  Gerilla alanları ve Rojava’da sivil – askeri ayrımı gözetmeksizin gün aşırı bombalanmaktadır.

Bugünlerde ise sözde ‘birlik ve bütünlük’ gösterileriyle Kürt Ulusal Hareketine yönelik farklı bir yönelim içerisine girerek tasfiye planlarını sürdürmektedir. ’TC’’ faşizminin kurulduğu günden bu yana yok saydığı ve kanla bastırdığı Kürt Ulusunun Kendi Kaderini Tayin Hakkı’nın barışçıl yollardan gerçekleşeceği yanılsaması gündemi işgal etmektedir.

Dünyanın her yerinde olduğu gibi, Türk egemenlerinin faşist ideolojisi de barışçıl yollardan mücadeleyi ve buradan kazanmayı kanla ve katliamlarla imkansız hale getirmektedir. Türk egemen sınıflarının siyaseti geçmişte olduğu gibi bugün de zor aygıtı ile yürütülmektedir.

Kürt ulusunun tüm demokratik-meşru mücadelesi de zor-baskı ve katliamlarla bastırılmaktadır. Bu koşullarda silahlı mücadele ve direniş en büyük hak olduğu gibi en önemli görev olarak da önümüzde durmaktadır. Ezilen Kürt ulusunun kendi kendini yönetme hakkı, diğer uluslarla eşit haklara sahip olma mücadelesi zor yoluyla bastırılırken silahlı mücadele ve savaş hiçbir şekilde arka plana atılacak bir konu olmamıştır-olmayacaktır. Silahlı mücadele tüm güncelliği ile gerçekliğini korumaktadır.

‘TC’ faşizmi tüm toplumsal muhalefet güçlerine karşı baskıları arttırmaktadır. Belediyelere atanan kayyumlardan sonra sokağa dökülen halk kitleleri en temel haklarından birisi olan seçme ve seçilme hakkını savunurken yoksulluk, kadın ve LGBTİ’ hakları, gençlik ve öğrenci talepleriyle birleşerek bir halk hareketi konumuna gelmiştir.

İki gerici klik olan AKP ve CHP arasındaki iktidar savaşında halk kitlelerinin gericilerden herhangi birisine yedeklenmesini engellemek için alanlarda olmak, alternatifler yaratmak ve yol gösterici olmak bir şarttır.

İşçi sınıfı fabrikalarda, madenlerde, tersanelerde, hizmet alanlarında burjuvaziye karşı ekonomik mücadelesini sürdürmektedir. Onlarca işletmede tüm yasaklamalara, tutuklamalara rağmen kahraman işçi sınıfı ve emekçiler örgütlenerek grevlerle mücadelelerini sürdürmektedir.

İşçi sınıfının mücadelesine siyasi bir rota vermek, devrimci önderlik etmek ve sınıf bilincini geliştirmek için sınıfla bütünleşmenin ve sınıfı örgütlemenin ihtiyacı gün gibi ortadadır. Kaypakkaya yoldaşın her bir ardılı, proleter kimliğine sahip çıkarak işçi sınıfını örgütlemeli ve ekonomik-siyasi mücadeleye yön vermelidir.

Faşist-diktatör Erdoğan işçi sınıfımızı hedef alarak tek bir sözüyle grevleri yasaklamakta, patronlarla ve işbirlikçi sarı sendikalarla masaya oturarak işçilerin kuyularını kazmaktadır.

Kadın ve LGBTİ özgürlük mücadelesini süre gelen kadın cinayetleriyle, LGBTİ bireylere karşı barbarca saldırılarıyla bastırmaya çalışmaktadır.

Fakat nafiledir faşizmin bu çabası. Faşizmin tüm baskı, zulüm, cinayet araçlarına karşı kahraman işçi sınıfımız, mücadeleci gençliğimiz ve özgürlüğü uğruna sokakları dolduran kadın ve LGBTİ’ler kurtuluşu ülke ve mücadele dışında bir yaşamla değil, birebir sokaklarda, anfilerde, fabrikalarda, dağlarda ve savaş siperlerinde aramaktadırlar.

Her gün yanındaki bir işçi kardeşinin, bir sıra arkadaşının, bir barikat dostunun zindanlara atılmasını, işkence görmesini, katledilmesini sindirmeyen halkımız baskı zincirini kırarak sokakları doldurmuştur. Bu mücadelede artçı değil öncü olmak tamda Kaypakkayacı çizgiyi temsil etmek demektir.

İbrahim Kaypakkaya yoldaşın ardılları olarak bize düşen görev sokağa çıkan kitlelerden öğrenmek, onlara gerçekleri olduğu gibi anlatmanın yol ve yöntemlerini göstermek, Kaypakkayacı geleneği kitlelerle buluşturmaktır.

Buz kırılmış, ölü toprağı atılmıştır, halklarımız Gezi Ayaklanması’ndan sonra sinmiş olduğu kabuklarından çıkarak burjuva faşist iktidardan hesap sormaya sokaklara inmeye başlamıştır.

Devrimin itici gücü olan kitlelerle birleşmek Kaypakkayacı siyasetin başta gelen görevlerinden birisidir.

Ellerimizde Komünist Önder İbrahim Kaypakkaya’nın bilge yol göstericiliği ve onun MLM ideolojisi bulunmaktadır. Ellerimizde onun 72 Nisan Güneşinin doğuşunda göndere çektiği kızıl bayrak bulunmaktadır.

O bize devrimin kitlelerin eseri olduğunu ve iktidarın namlunun ucunda olduğunu öğretmiştir. Ve geleneğimiz bu uğurda feda ettiği yüzlerce şehidimizin mirasını yüklenmiştir.

Bunun bilinciyle devrimin sorumluluklarını üstlenmek, zindanda, sokakta, fabrikada, kırda, okulda kitlelerin var olduğu, devrimci mücadelenin sürdüğü her alanda örgütlenmek, Kaypakkaya yoldaşın bayrağını en yükseklerde dalgalandırmak bizlerin görevi ve sorumluluğudur.

Kaypakkaya yoldaş ve onun ardından yürüyen ölümsüz sıra neferlerini yaşatmanın, devrettikleri bayrağı zafere taşımanın tek yolu kitlelerle bütünleşmekten, devrimci savaşı yükseltmekten geçmektedir.”